Ana Sayfa | Hakkımızda | Bize Ulaşın | Üye Ol | Haber Arşivi | Sık Kullanılanlara Ekle
PSİKOLOG VE AİLE DANIŞMANI EMİR EMRE DOĞAN
DANIŞAN YORUMLARI
BİZE ULAŞIN
HİZMETLERİMİZ
PSİKOLOJİK SORUNLAR
 
YEME BOZUKLUĞU: ANOREKSİYA NERVOZA
Hastalık genellikle ergenlik döneminde başlar. Hastaların önlerine aileleri tarafından yüksek standartlar konulmuştur. Onlar da her zaman doğru olanı yapmaya ve mükemmel bir çocuk olmaya çalışmışlardır. Aileler, çocuklarının bağımsızlık kazanma isteklerine karşı güçlü bir direnç göstermişlerdir.

Anoreksiya Nervoza hastalarının yaklaşık %95’i kadındır ve 100 ergen kızdan 1’i bu hastalıktan muzdariptir. Bozukluk en çok, yüksek sosyal sınıftan gelen ergen kadınlarda görülür. Bu kişiler genellikle düşük özsaygı ve kişisel yetersizlik hissi içindedirler. İçsel duygularına karşı güvensizdirler. Hastalar, kendileri için olağan sayılan en az kiloda olmaktan dahi rahatsızlık duyarlar. Beklenen kilonun çok altında olmalarına rağmen, kilo almaktan ve şişman biri olmaktan aşırı derecede korkarlar. Vücut ağırlıklarını ya da biçimlerini algılamaları oldukça çarpıktır. Çok düşük kiloda olduklarını şiddetle inkar ederler.

Anoreksiya Nervoza sadece biyolojik faktörlerle meydana gelen bir bozukluk gibi görünmemektedir. 1900’lü yılların başlarında anoreksiyanın hipofiz bezi bozukluğunun bir ürünü olduğuna inanılıyordu. Bugün, anoreksiya hastalarında görülen hastalığın inkarı, beden imgesindeki bozulmalar, döngüsel diyetler gibi özelliklerin hipofiz bezi bozukluğunda yer almadığı bilinmektedir. Yeme davranışlarının düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynayan hipotalamusun da hastalığın üzerindeki olası etkileri araştırılmıştır. Hipotalamik düzensizlikler anoreksik hastalarda gözlenmektedir, ancak bu düzensizlikler, yeme bozukluğunun nedeninden çok sonucu olma olasılığının daha yüksek olduğunu düşündürmektedir.

Hastalık genellikle ergenlik döneminde başlar. Hastaların önlerine aileleri tarafından yüksek standartlar konulmuştur. Onlar da her zaman doğru olanı yapmaya ve mükemmel bir çocuk olmaya çalışmışlardır. Aileler, çocuklarının bağımsızlık kazanma isteklerine karşı güçlü bir direnç göstermişlerdir. Çocuklarına karşı aşırı koruyucu ve düşkün olmuşlardır. Çocuklar bağımsız bir yetişkin olmakta güçlük çekmişlerdir. Aileleri aşırı koruyucu oldukları için, etkili değildirler ve yetersizlik duyguları içindedirler. Anoreksiklerde tek bir kişiliğin olmadığı görülse de, genelde aşırı itaatkar, duygusal açıdan tutuk, kompülsif ve bağımlıdırlar.

Çevre ve kültür bu hastalığın gelişiminde önemli bir rol oynar. Kültür, kadınların önüne “ideal bir beden şekli” koyar. İdeal beden ölçüleri, “başarı”, “güzellik”, “saygınlık” gibi anlamlar kazanır. Oysa kadınların beden ağırlığı, sağlık ve beslenme koşulları geliştikçe artmaktadır. Dolayısıyla ideal bir beden şekli ile kadınların gerçek görünümü arasında ciddi bir çatışma başlar. Sosyokültürel baskıların sonucunda kişi, acımasızca diyete başlar. Bu tür bir diyet, daha önce saydığımız faktörlerle birleşince, Anoreksiya Nervoza’nın ortaya çıkmasına yol açabilir.

Hastada aşırı kilo kaybının ve intihar düşüncelerinin olduğu, hastanın hastalığını inkar ettiği ve daha önceki yatısız terapinin etkisiz olduğu durumlarda, tedavideki ilk adım hastayı hastaneye yatırmak olacaktır. Psikolojik tedaviye başlamadan önce, hastanın kilosunun yeniden düzenlenmesi gerekir. Bu aşamada hasta ile “bir hedef kilo” belirlenir. Bu hedef kilo, genellikle belirli bir yaşa ve boya özgü ortalama kilonun % 90’ıdır. Bu sırada hasta ile tam bir dayanışma içinde olunur ve hastanın kaygılarına duyarlı olmaya özen gösterilir.

Bilişsel-davranışçı terapi ve psikodinamik tekniklerin birleşimi ile yürütülen terapide, kişinin davranışsal ve duygusal sorunları birlikte ele alınır. Hastanın kilosu normal bir düzeye getirildikten sonra bile, yeme ve beden şekline yönelik işlevsel olmayan tutumları devam edebilir. Hasta tedaviye direnç gösterse de, hasta ile terapist arasında kurulacak olan güvenli bir ilişkide, hasta düşünce ve inançlarının farkına varmayı öğrenir, işlevsel olmayan inançları ile uyumsuzlukları arasındaki bağlantıyı keşfetmeye başlar. Bu inançların doğruluğunu terapistinin yardımı ile inceler ve böylece işlevsel olmayan inançlarını daha gerçekçi olanlarla değiştirme gücünü kendinde bulur. Hastalar artık kişilikleri daha güçlü, kendilerine güvenen ve başkaları tarafından anlaşılabildiklerini düşünen sağlıklı bireyler olarak yaşamlarına devam ederler.


KAYNAKLAR

Oltmanns, T.F., Neale, J.M., Davidson, G.C. (2003). Anormal Davranışlar Psikolojisinde Vak’a Çalışmaları (Çev. Ed. İ. Dağ). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.

Psk. Emir Emre Doğan
 
PSİKOTERAPİ
ONLINE TERAPİ
PSİKOLOJİ KONULU MAKALELER

Ana Sayfa | Hakkımızda | Bize Ulaşın | Üye Ol | Haber Arşivi | Sık Kullanılanlara Ekle Antalya Kadın Doğum hediyelik eşyagüvenlik kamera
  © Her Hakkı Mahfuzdur. 2007 www.antalyaterapi.com Web Tasarım